Details

Hemen anlatayım üşenmeyip girip hemen çıkan sayacımız var.
İnanlarımız inanmayanlarımız var.
Tepkileriniz var;
Uydurmasyon : Yok artık daha neler.
Sallamasyon : Sıkılamışsın kızım sen bunu.
Sansasyon : Gerçek olsaydı olay olurdu.
Kimyon : Baharat tadında.
Tepki göstermeyi unutmayın!
Sorularınız varsa da buradan alabilirim ----> http://www.formspring.me/dogalsecilim


28 Şubat 2012 Salı

"Öğretmen" öğretmeni dava eder mi ? (Kardeşimi sevmem ama onu benden başkası dövemez lan!)

     Meslektaşlar meslektaşların halinden anlarmış. Hoş görünün de bir sonu olmalıymış. Kardeşim babamın yanına geliyor okul saatinde ve hemen doktora gidiyorlar. Doktor soruyor noldu diye siz bu ne biçim bir giriş demeden önce. Bende sözü kardeşime bırakıyorum o anlatsın diye..."Konferans vardı oturuyordum ön sırada bedenci geldi demir cetvelle bileklerime vurdu." Doktor o sırada gelen anneme "Eğer bu öğretmen hakkında dava açmayacaksanız ben açacağım, dövebilirsiniz ama atar damarı patlatma haddine gelecek kadar değil." demiş. Anneme sorsan şu an tekrar açar davayı ama babam sormuş kardeşime evde "Oğlum ne oldu ne yaptın da dövdü öğretmenin?" kardeşimin bir şey yapmadığına inanmıyor değiller ama yaramazlık son hadde bir insan olduğu için öğretmenden de duymak istemiyor değiller olayı. Babam "Belkide diğer öğrenciler sussun diye göz dağı vermek için Burak hem iri olduğundan hem de ben anlayışla karşılarım diye yapmışlardır." diyor. Kesin annem de benim şu an babama demek istediklerimi diyor "Olur mu öyle saçmalık! Bu kadar da anlayışlı olma! Hastanelik bir halde geliyor Burak ve sen hala hoş görü ile yaklaşıyorsun!"
     Babam iki gün öğretmenden gelip açıklama yapmasını bekliyor gelmeyince gidiyor okula rehberlikçiye uğruyor "Hocam benim çocuğu dövdürtmüşsünüz nedeni nedir?" diye "Zamanında siz de dövdünüz hocam biz size hiç laf ettik mi?" cevabını alıyor kadından.
 "İyi de hocam ben nedensiz yere hiç tokat atmadım. Nedenini soruyorum işte."
 "Sınavları kötüydü."
 "Bu benim ve oğlumun sorunu hem siz bir rehberlikçi olarak konuşmadan dayak atılmasını daha mı doğru buluyorsunuz?"
     Evet rehberlikçimiz sadece otururdu, hiçbir şey yapmazdı ve bizde "Oturarak başarıya ulaşan tek şey tavuk ama oturarak kazanan rehberlikçi" derdik. Peki beden eğitimi hocası futbol takımınında kaptanı olan kardeşimi hiç sorgulamadan neden dövdü? Peki kardeşimin yarısı kadar ad-amcık kardeşim neden vurmadı? İlkinin cevabını bilmiyoruz ama ikincinin cevabını yine kardeşimden alabiliriz. "Abla baktım adama... vursam duvara yapışırdı evet, kaşını gözünü de yarabilirdim ama o sırada babam aklıma geldi ya döven babam olsaydı dedim ağzımı bile açmadım." Bende mi bir terslik var yoksa kardeşim mi çok olgun davranıyor? Ama beden eğitimi öğretmeninin olgun davranmadığı kesin bakmış babam ne açıklama yapmaya gelen var ne özür dileyen açmış davayı.
     Herkes hocam "Öğretmen öğretmene dava açar mı?" diyor ve tavır alıyor annem hariç kimse de demiyor ki "Öldüresiye dövlür mü?" babam hariç kimse de demiyor ki "Dövülür de neden olmaz mı?". Senelerdir yakın arkadaşları olan öğretmenler bile tavır alıyor sadece o okulun öğretmenleri değil diğerleri de alıyor. Ve beden eğitimi öğretmenine de vazgeçer nasılsa demişler özür dilemeye yollamamışlar. Babamın deli hallerini siz biliyorsunuz ama emekliliğe doğru ve emekliliğinde yumuşacık şeker gibi adam oldu. (normal insanlara göre hala sert ama.) Yani bilmiyorlar neler yapabileceğini, tahmin etmiyorlar. Kardeşimin notlarında inanılmaz bir düşüş yaşanıyor, şu siktiri boktan davranış notları var ya onlar etkiliyormuş meğer sınavını, evet bu sırada kardeşim 8. sınıfta, onları bile düşürmüş göt herifler. Annemin gün arkadaşları laf sokmaya çalışıyorlar ve annemde "Bir kere de siz benim yerime koyun kendinizi sizin çocuğunuzun atar damarı patlayacak hale gelse ben böyle yapmazdım." diyor evet etkileyici bir söz belki de ama neden etkilemiyor? Taş yürekli mi o anneler yoksa empati nedir bilmiyorlar mı? Beni ilgilendirmiyor, konudan hiç haberi olmayan bana selam vermeyen öğretmenlerim olduktan sonra.
     Mahkemede hakim olayı anlattırıyor rehberlik hocasına "Hakim bey, bir elinde dondurma diğer eli şeyinde oturuyordu (kendisi utanmadan onca insanın içinde elini şeyine götürüyor. ironik!)" kardeşim söz hakkı istiyor "İyi de hakim bey Şubat'ın ortasında ben dondurmayı nereden bulmuşum." diyor. Hakim "Hocam siz rehberlik öğretmenisiniz size suça meyillisi gelecek, sapığı gelecek böyle mi davranılması gerekiliyor?" diyor uzun bir sessizlik hayal ediyorum ben salonda buna verebileceği ne cevap var ki?
    Babam beden eğitimi hocasından doğruları yani rehberlik hocasının kendisine talimat verdiğini söylemesini istiyor. Ama adamı vazgeçer nasılsa diye ikna ediyorlar. Alaşağı edilmek istenen rehberlikçi, nedensiz yere dövdüren, babama salakça cevaplar veren ama faturasını ödeyen beden eğitimi öğretmeni oluyor.

İki inatçı keçi köprüde karşılaşırsa çocukları ben olurum.

     Babam inatçı, annem babamdanda inatçı, babam annemin o halindende inatçı... evet bu cümle paradoksa gitmeden hemen sonuca varalım bende inatçıyım. Örnek mi istiyorsunuz hemen vermeyeyim yavaştan anlatayım. İngilizceye karşı en iyi cümlem "Elalemin dili işte banane." Babam beni ikna etmeye çalışıyor...
"Kızım etme eyleme işe almıyorlar İngilizce olmadan."
"5 dil öğrenirim yine de İngilizce öğrenmem. Hem beş ayrı dil bileni mi alırlar bir mi?"
"İyi de İngilizceyi herkes konuşuyor o beş dille herkesle anlaşabilecek misin?"
"İngilizler ve Amerikanları kaleye almıyorum. Fransızca öğrenirim hem onlar dillerine çok bağlılar İngilizce konuşanı değil beni tercih ederler. Çince öğrendim mi dünyanın nerdeyse 4'te 1'i ile konuşabilecek hale geliyorum zaten."
"Kızım sanki o dilleri öğrenmek kolay mı?"
"Öğ-ren-me-ye-ce-ğim. Nefret ediyorum baba onu öğrenmemek için bu dilleri öğrenirim."
     Neden mi bu kadar ısrar ediyorum hazırlıktaki hocamızdan tabi ki. Sevdirmedi, sevdirmeyince olmadı, olmayınca beni salak sandı ve "Sen Öss'ye ikinci girişinde bile şu kıytırı boktan ... üniversitesini kazanamazsın." sözleriyle beni salak yerine de koydu. (toplumsal mesaj: yapmayın böyle ön yargılar bir insan bir konuda başarısızsa diğerlerinde de olacak diye bir şey yok dememi bekliyorsunuz değil mi hayır canım. toplumsal mesaj şu: önce hatayı kendinizde arayın.) İkinci bir örnek mi istiyorsunuz beni salak yerine koyan hocalardan peki istediğiniz o olsun canlarım.
     Lise 2'deyiz (şimdiki sistemle 3) dershaneye gidiyorum. Fizik dersindeyiz hoca tahtaya "Dinamik" yazdı altına da hepimizin bildiği şu 'f=ma' ben dinamikte takıldım 'hep duyarım o lafı ama ne ki?' diye.
 "Hocam dinamik ne demek?"
 "Kızım f nedir bilmiyor musun? m? a?"
 "Hayır hocam." (inatçıyım ya işte mal adam kalkmış bana f nedir diyo)
 "F net kuvvet kızım m bildiğimz kütle a ivme anladın mı şimdi?"
 "Hayır hocam." (sorum o değildi ki)
 "Kızım salak mısın sen net kuvveti mi bilmiyorsun?"
 "Hayır hocam. Ben o derste yoktum." (bana salak de diye para veriyorum bende sana zaten. evet o kadar salağım çünkü.)


     İlk hocam belki beni hala gerizekalı sanıyor ama ikinci öğrenecek sizde sabredin canlar. Babama daha sayısalı seçmeden "Baba herkesin babası oğlum şunu ol kızım şunu ol diyormuş ben ne olayım?" dedim de Mevlana ile karışık "Ne olursan ol sen benim kızımsın." dedi ve ben bir sene sonra Boğaziçi diye bir okul duyuyorum Fen Edebiyat Fakültesinin o meşhur fotoğrafını görüyorum tapacağım neredeyse Matematiği de severim hani Matematik diye de bölümleri varmış. Hani şu merdivene çıkmak istiyorsanız yıldızlara çıkmayı hayal ediniz lafı var ya gram inanmıyorum ama uygulamaya başlıyorum.

 "Baba ben Boğaziçi Matematik ya da Matematik Öğretmeliği istiyorum"
 "Kızım o okulun okuma dili ne?"
 "İngilizce."
 "Ben sana ne dedim?"
 "O okulu kazanırsam o okulda okuyabilmek için yoksa öğrenmem." (inat şeylerini fark eden bir siz değilsiniz merak etmeyin.)
 "Ben uyarayım da sonra yok baba şöyle yok baba böyle deme."

     Öss sonuçları gelsin mi ? yok ya bir kaç denemeye girelim heyecan olsun, uzun olsun hikaye. Pazartesi ders çıkışı denemelerimiz oluyordu her haftaydı sanırım. 5'teydi denemeler diyecektim yine, aynı hataya düşebiliyorum yıllar sonra da, 5'te dersten çıkıyorduk buçuktaydı denemeler. Ne hatası mı? O gün Hümeyra'nın doğum günü voleybol takımından bir arkadaşım ve bizde unutmuş gibi yapıp akşama süpriz yapacağız ben dedim ki benim deneme sınavım 8'de bitiyor ben 15 dakika erken çıkarım 8'de buluşalım. Öğle arası yanıma geldi Hümeyra "Seçil kimse beni sevmiyooooor." diye "Olur mu öyle şey canım dedim ben varım başta." (anlamamazlığa geliyorum) "Yok işte öyle değil annem babam hariç kimse sevmiyor." O sırada takımdan diğer bir arkadaşım Gizem koşa koşa gelip "Doğum günün kutlu olsuuuuun Hümeyraaaa" diye boynuna atladı. (evet hep öyle olur zaten ama hep az sonrakiler olmaz işte.) "Aaaaa" dedim "Bugün senin doğum günün müÇAAAAAAT tokatı yedim. Ağzım açık kaldı "Ama" dedim "Ben sınava falan gireceğim ya aklım başımda değil." gözümden yaş geldi gelecek. İşte ben o tokatı yedim ya sınavdan kesin 15 dakika erken çıkmalıyım. Bizimkiler erken buluşmuşlar, çılgınlar, geç kalan da olmamış ne manyaklıksa, bana mesaj atıyorlar "Bi bitiremedin gitti." "Hadisene." okuyorum ama cevap atamıyorum. En sonunda çıktım ama çıkış ne çıkış biyolojicinin kucağına fırlattım optiği sanırım. Arkamdan bağırıyor "Seçil nereyeeee?" dedim "Partiye" 
     Beni azarlamak için fırsat bulmuş ya gitmiş hemen okutmuş benim cevapları. Mezunlar bizden önce sınava giriyorlar ve okuyan kısımdan çıkan birinci yok. Mezunların birincisine hemen haber ediyorlarmış tabi bizim bundan haberimiz yok. Sen birinciyi geç, gram hatırlamıyorum bu sınavı nasıl yaptığımı, sallama kabiliyetim var o hikayelerim sonra kesin onla yaptım yani çünkü bana sınav nasıldı dediklerinde "Ne biliyim cevap anahtarını vermediler neden anlamadım." demiştim meğer 45 dakika erken çıkmışım. Tabi bir hocam tüm bu olayları mezunları fişeklemek için ballandıra ballandıra anlatınca fellik fellik beni aramışlar bulsalar ben burada olamayabilirdim sanırım. Neyse bizim şu fizikçi var ya şok olmuş gözlerden anlaşılıyor çok sevdiğim Matematik hocam var yanımda muhabbet ediyoruz geldi yanımıza "Hocam biliyor musunuz bu son denememizin birincisi." dedi kendi şaşırdı ya herkesin şaşırmasını bekliyor mal. "E biliyorum hocam ne var bunda." gibisinden cevap veren hocama olan sevgim milyonlarla çarpıldı.

     İnatçılık diyorduk 88 hikaye anlattırdınız bana, Öss tercihleri yapacağız... dedim ilk tercihim Boğaziçi matemetik ikincisi öğretmenlik gerisini siz doldurabilirsiniz. "Seçil gel etme eyleme Tıp yazalım." alttakileri tıp ile doldurun hocam işte. "Kızım etme puanına yazık edeceksin." yok hocam zaten sınavda sizin sözünüzü dinledim o 4 soruyu sallamadım 4'ü de doğru çıktı ben sizi dinlemeyeyim en iyisi. Babam işe bir son verir "Hocam ben inatçıyım eşim benden inatçı biz köprüde karşılaştık ikimizde birbirimizin geçmesine izin vermiyoruz hayatımızı böyle geçireceğiz muhtemelen inadımızdan vazgeçmediğimiz için." dedi ve rehberlikçi " Puanı geldiğinde vazgeçer diye düşünmüştüm." dedi. Annem "Siz onu tanımanın yanından bile geçmemişsiniz kafasına koyduysa ölse vazgeçmez dirilir yapar bu." dedi. 5 saatlik bir ikna aşaması (beyin yıkama) atlattım o gün ve tercihlerim inşallah 3.sü olur tıp olur dualarıyla girildi ama köpeklerin duası asdf valla bu sefer duyarlarsa kırarlar bacaklarımı.
     Ben uyuyorum hem de tosur tosur Öss sonuçları açıklanmış çocukluk arkadaşım, yan kapı komşum Seval'im bakmış sonucuma anneme demiş annem "Hadi tıp oldu diyelim" demiş (pisliğe bak) zili çaldılar, uyandım. Annemin "Kızı.." lafı "Boğaziçi olmuuuuuuş" heyecanı ile bölündü Seval'imin... sarıldık ama ağlanacak durumlardan değildi. Babama gittim "Baba" dedim "Boğaziçi olmuş." Babam "Hani bana baba ne olmamı istersin? diye sormuştun ya" dedi "Evet" dedim "Savcı olmanı isterdim." dedi "Neeee" dedim "Baba sayısalı seçmişim, Öss'ye girmişim, tercihleri yapmışım, sonuçlar açıklanmış şimdi mi söylenir bu?" "Biliyorum kızım." dedi "Önce söylesem sen bir yolunu bulur savcı olmaya çalışırdın." Bir şey demedim diyemedim çünkü adam haklıydı beyleeeer...

En Normal Bebeklik

     Psikoloji sınavındayız soru "Ne zaman tuvalet alışkanlığı elde edilir?" Hocam dedik yardımcı olun o sırada kitapta başka bir sorunun cevabını buldum masanın altından (liseden arkadaşların okuyormuş blogunu valla şikayet ederler falan tonlarca azar (ben sanki onlarınkini bilmiyorum da hıh.)) Bir arkadaşım bağırıyor arkamdan kaçıncı sayfa diye sayfayı tekrar açıp numarasına bakıp "28" diyorum aslında cevap "3 yaşında iken" Neden cevabı söylemediğim hala anlaşılamadı. Hocada kendiniz ne zaman öğrendiyseniz onu yazın yakınları kabul edeceğim dedi. Hocanın yanına gittim "hocam etmeyin eylemeyin ben 9 aylıkken öğrenmişim imkanı yok cevabın bu olmasına." dedim. "Saçmalama Seçil tabi ki de değil." dedi. "Hocam valla annem altımı almak istemediği için sabah öğlen akşam lazımlığa oturtuyormuş bende alışmışım." dedim. Sırıtarak tamam sen öyle yaz ben seninkini kabul edeceğim." dedi bu soruda benden kopya çeken arkadaşım olmadığı için çok şanslıyız.
     Her şeyimin erken olmasını bekliyorsunuz artık farkındayım ama değil, psikolojiye boşuna girmedim az önce. Erken apıldamışım (bizde böyle derler ama burda altını çizdi bunun ya neyse emeklemek işte) ama geç yürümüşüm neden mi? Çevremde hep büyükler varmış ve ben büyüklerin yürüyebileceğini sanıyormuşum bunu nerden mi çıkardık? Misafir gelmiş eve, çocuk koltuktan koltuğa yürüyebiliyormuş ve normalde ortalığı yıkan ben oturmuşum kenara tüm gün onu seyretmişim, sabahına da kalkıp yürümüşüm. (çocukken daha çabuk öğreniyormuşum her şeyi baksana akşamdan çalış sabaha başar şimdi 3 gün çalışıyorum bi sınavada yine olmuyor.(üniden biri okursa sıçtım kafamı kırarlar senin olmuyorsa biz kalırız o sınavdan diye neyse çaktırmayın gençler.)(hangi ünide olduğunu söyledin mi hayır tahmin etmeleri zor zaten ya daaa açık verdim mi ya neyse) şimdi ise anca üç gün çalışınca başarılı olunabiliyor. (bu seferde diğerleri üşüşecek üç gün çalışınca oluyormuş diye ya yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal (evet iki ucu boklu değnekten bahsediyorum))) Evet bazı şeyleri insanlardan öğrenmişim ama öğrendiğim bazı şeyleri hayvanlar bile yapmaz ya (aklınızdan ne geçiyor bilmiyorum ama o değil.) Hangi canlı Sana yağını eliyle yer? Biri ana bunu anlatsın ki kendimden iğrenmeyeyim. Ne zaman evde sessizlik olsa ben mutsakta ya yağ yiyor bulunuyormuşum ya da tabakların yanına gitmiş bir şekilde kapıya bakarak. Kapıdan biri baktığında tabi ki de tabakları kırmaya başlıyormuşum. Bebekken normal ne mi yapmışım? Bir erkeğe bebeklikten aşkı öğretmişim çocuk her gün oyuncaklarıyla yanıma geliyormuş ve ben her gün onu döverek yolluyormuşum. Yine de pes etmiyormuş ben onu ilerisi için bebeklikten hazırlamaya çalışmışım ama o her gün ağlamayı tercih etmiş.
     E erkeklere bu kadar erken ders vermeye çalışmam tabi ki tecrübelerimden geliyor. 1-2 yaşında ne tecrübem mi var? Beşik kertmem var ve onunla öpüşürkenki fotoğrafımız var kimden gördüğümü bende merak etmiyor değilim. (Beşik kertmemi bulan haber edebilir mi? Gerçi siz hikaye çıksın düğün gününde de okuyalım diye demezsinizde şimdi.) Her şey bu kadar erken giderken tabi ki ilk evlilik teklifimi 4 yaşındayken almışım. Yok beşik kertmemden değil onu belki de öpüştükten sonra hiç görmedim. (yoksa onunda mı duygularıyla oynadım lan.) Bir köyde, niçin gittiğimizi annem bile hatırlamıyor, çocuklar ufakken evlendiriliormuş ve kaynana onlardan sorumlu tutuluyormuş ta ki gelin kaynana olana dek. (sistem baya iyi hem de Türkiye'de valla) İşte orda beni ip atlarken istemişlerde babam vermemiş, verse kaynana olmuştum şimdiye belkide.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Evet kardeşimi ben istemişim şimdi de sadece kavga istiyorum

     5 yaşındayım bir hikayede kız kardeşi ile çok iyi anlaşan çok güzel oyunlar oynayan karakterle karşılaşıyorum ve anneme gidip bende kız kardeş istiyorum diyorum. (evet seçilcim pizza ya bu telefonla sipariş etseydin bari.) Bilmem kaç ay sonra erkek olacağını öğrenerek ilk hayal kırıklığımı yaşıyorum kardeşime karşı daha doğmadan ön yargıya kapılmıyorum çünkü annemin karnını tekmeleyerek kitap düşürüyor eğlenceli biri olacağa benziyor. Ben çocukken yaramazları eğlenceli buluyormuşum meğer.
     Annem doktora gidiyor ve doktor son kontrolü yaparken "Hülya hanım doğumdan bir hafta önce gelirsiniz, yatarsınız." demiş. Annem, sütten ağzı yanmış yoğurdu üfleyerek yer misali, "Yok ben tam zamanında geleceğim." demiş. Doktor "Hep öyle derler." demiş annem ısrar edince iddiaya girmişler. Gece 12, annem salonda volta atıyor tabi ki sıkıntıdan değil sancılardan. Babamı uyandırmaya gider 3-4 civarı babamın klasik "5 dakika daha" anlamlı "eliyle 5 hareketi" ile karşılaşır ve "Bekir kalk yoksa yolda doğururum!" tehtidiyle uyumasınına imkan vermez annem. Yolda doktoru arar ben geldiğimde doğum başlamış olacak hastaneye gelirseniz sevinirim gibisinden, doktor da sırf sizinle dalga geçmek için gelicem gibisinden cevap verir. (doktorlarımızda hep çılgın bizle mi alakalıdır bilmem.) Annem hastaneye geldiğinde son dikişi açılmak üzereymiş ve doktor "Hülya hanım nasıl başardınız bunu? " diye sorduğunda "İlkini kendim doğurdum bari ikinciyi siz doğurtun dedim." demiş.
     Hastanedeyiz annem hastaneyi yıkacak çığlıklarıyla (meğer ilkinden içinde kalmış ama büyük neden normal doğum ile 4.5 kiloluk kardeşimden) Ben babama "Baba bu çocuk annemi çok üzüyor eğer böyle yapacaksa gelmesin istemiyorum." demişim dudaklarımı büzerek (evet çocukken dudaklarımı büzebiliyormuşum.) babam "Kızım nereye gönderelim o senin kardeşin bizimde çocuğumuz üzerde sevindirirde" demiş. Ben "Gerçekten istemiyorum özür dilerim ben bilmiyordum böyle annemi üzeceğini." demişim. Ama babam beni ikna etmiş neler dediyse artık.
     İsmini koymak lazımdı bu çocuğun 4 isim önerisi vardı annemler hatırlıyorlar ve hepte söylerler ama benim hafızam leş olduğu için üçünü söyleyebileceğim "Burhan, Burak, Murat" kurrayı ben çekmişim ve Burak çıkmış. (hala bana şükretmiyorsun ya ablacım ne diyeyim ben sana... bu devirde adın Burhan olsaydı ne dalganı geçerlerdi, Murat olsaydı koyiim de tur at derdi her tanışan, kıymetimi bileydin iyiydi.) Neyse işte bu çocuk küçükken çok seviyordum ben bunu nerde mi ipler koptu ? Bebeğimin kafasını kopardı... yok lan gram koymadı oynamazdım zaten ama uzaktan kumandalı arabamı bozunca kıyameti kopardım içimden tabi (o kamyonum şimdi olsa yine oynarım lan eşek sen de oynardın hatta beraber oynardık bak ilişkimize ne yapmışsın!) Ama iplerin koptuğu yer burası değil civcivlerim vardı benim küçükken baktığım kardeşimi de deli gibi seviyorum ona da göstereyim dedim sandalyenin üstüne çıktım kucağımda kardeşim gösteriyorum ona (küçükken de deliymişim evet) Civcivi aldı eline sıkıyor boğazından ellerimi bırakıp civcivi kurtarsam kardeşime bir şey olacak, bırakmasam civciv ölecek... Civcivin gözünden bir damla göz yaşı geldi de kardeşimi bırakmadım, gözümün içine baka baka öldü yavrucağızım... işte hayatımın en yanlış seçimini burda yaptım şimdi olsa gözünün yaşına bakmam bırakırım kardeşimi. (kardeşin bunu okur alınmaz mı diyenleriniz var biliyor ki zaten.)
     Sonra ne mi oldu kardeşimde göbek fıtığı olduğunu öğrendik vücut öyle saçma ki dikiş kabul etmiyor 3 kere attı 4 ameliyat atlattı ve bize onu ne güldürmemiz gerektiğini ne ağlatmamız gerektiğini söylediler. Ben bu çocuğu bunun için mi istemiştim ne anlamı kaldı öyle kardeşin diye düşünüp ağlamasın tamam da gülmesin ne yaaa diye isyanlardaydım. O ağlamasın diye ben ona vuramıyorum, dövemiyorum, hep alttan alıyorum haylazın teki zaten offf dedirtti. Tek dikişi vardı içinde 6.sınıftayım dedim ki "Ben 8. sınıf olana kadar hepsi çıkar ben bunu sınav öncesi bi güzel döverim stres atmak için" Öss'ye girdim, Proficiency (hazırlık geçme sınavına) girdim, trilyon finale girdim o dikiş hala çıkmadı ve o isteğim bir ukte olarak kaldı. Bugün çıksa dövemem adam 1.97 boyuna geldi, nereye dövüyorum... iki vuruyorum kızartıyorum falan sonra hemen yakalıyor elimi döndürerek morartıyor pislik. (tüyo verin lan elim kuvvetli korkar hala elimden ama gün gelecek o yetmeyecek korkmasına.) 
     Kardeşim 1.97 boyuna (en son 2 ay önce gördün kızım kesin 2 metre olmuştur o camış.) gelene kadar ben nerde miydim? Onun uzayacağının farkındaydım tabi, çocukluğumdan beri "Bir gün bu çocuğa abi diyeceksin." sözleriyle büyüdüm ve uzamasın diye içtiğim tüm sütler işe yaramadı sadece kendiminkileri değil kardeşiminkileride içtim yok başarısızlığın böylesi yani...

25 Şubat 2012 Cumartesi

Yarım kalmasın o hikaye

     Anlatacağım dedin hiç sözünde durmuyorsun mu dediniz ??? Anlatacağım tamam. Neyi mi anlatacağım? Abi biri der neden anlatmıyorsun, biri hatırlamaz bile insanları anlamak zor azizim. Babam babam. Hani Bitlis'e sürülmüş ya oradaki olaylar.
     İlk hikayeden buraya baya uzun zaman geçti babama teklif eden hanım hanımcık bir doktor vardı babası İl Milli Eğitim Müdürü olan hah işte onun babası olayları öğreniiir. Babamın Doğu'ya tayini için işlemleri başlatır normal şartlarda babam tayinini talep etmeden böyle bir şey yapmaması gerekiyormuş ama adam kızının bu acıya dayanmasını istememiştir belki de çünkü annem beni aldırmamaya karar verince birkaç kere birbirlerine gidip gelmişler falan. Eveeet evet yakaladınız beni sırf kadın benim doğumumda çok büyük yer kaplıyor diye olaya pozitif bakıyorum. Neyse babam tayininin çıktığını öğrenince gitmiş müdürün odasındaki komutanı falan dinlemeden adamın boğazına yapışmış (neden derslerde sesimi çıkartmadan dersi dinledim sanıyorsunuz.) Müdür komutana dönmüş "Şahidimsiniz dava açacağım." demiş, komutanın "Yalnız siz kışkırttınız sanırım az önceki sözlerinizle" demesine kalmadan babam "Ben açtım zaten davayı orada görüşürüz." demiş çıkmış gitmiş. Adam babamın evraklarını yollarken üstüne not almış "Bu öğretmen tamamen Atatürk karşıtıdır sürebildiğiniz kadar Doğu'ya, en kötü yere sürün." diye. Adamın ve çoğumuzun bakış açısına göre bu felaket şeylere yol açacak bir not ama bazen plana katmadığınız şeyler olur. Ve bu bizim aile bireylerinden birinin bulunduğu herhangi bir olayda mutlaka bir yerlerden bir şey çıkar bebek olsun, kaldırımda araba olsun, ayak olsun...
     Adamın yazdığı notu teröristler okursaaaa...(inanmayacaksınız sanırım yine bu hikayeme de ama ben devam edeyim yine de) Teröristler havaya uçarlar "oooo bizim kafadan biri geliyor." diye. Not oradaki Milli Eğitim müdürüne de ulaşır ve babamı bir köye atar. Annem ve babam köye giderler köyde sadece bir tane Türkçe bilen insan vardır ve anneme başı açık olduğu için tip tip bakıyorlardır annem tuvalete gitmek istediğinde evlerine değilde uzağa bir yerlere doğru gitmelerini kendisinden hoşlanmamalarına bağlar ama tüm gerçekleri tuvalete varınca anlayacaktır. Köyün pis kokusunun da nedeni olan bu gerçek köydeki insanların tuvaletlerini köyün biraz uzağına açtıkları bir çukurun içine yapmalarıdır. Evet beş aylık evli olan annem burada kesinlikle yaşayamayacağını söylemek için ağzında lafı dolarken babam söyler ben gider gelirim gerekirse ama bende burada nasıl çalışacağımı bilmiyorum kimse Türkçe bilmiyor diyerek. Babam İl Milli Eğitim müdürünün yanına giderken 15 ... 13 plakalı bir araba görür ve inanmaz tekrar bakar. Neden mi inanamaz babam Burdur'ludur ve 15 Burdur'un plaka kodudur 13'te Bitlis'in. Yanlış görmediğine emin olduktan sonra fazla beklemez bulur adamı. Adam Maliye müdürüdür ve bilmem kaç yıl sonra ilk defa hemşerisine rastladığı için merkezde açık yer olduğunu ve gerekirse ben müdürün parasını vermem yine de aldırırım seni oraya diye dalgasını geçerek müdüre gitmesini söyler.
     Babam müdürün odasına vardığında odada bir müfettiş vardır ve müdür babama öğretmen açığı olan tek yerin o okul olduğunu söyleyince babam "Merkezde ... okulunda açık varmış zaten bir İl Milli Eğitim müdürü ile davalıyım ikincisini açmak hiç zoruma gitmez." der ve orada seyirci zannettiğiniz müfettiş araya girer "Ben bu öğretmeni tanıyorum kafasına koyarsa yapar." diye. İnanmayacaksınız demiştim evet müfettiş babamı tanıyor nerden mi hemen anlatayım.
     Amasra'da bir öğretmenin ilk yılı... bir müfettiş gelir onu ağırlayabileceği kadar mükemmel ağırlar (babam diye demiyorum) yemeğe götürmüş kahve çay ikram etmiş dönerken çamurlu yoldan geçecekler diye çizmelerini müfettişe vermiş bu öğretmen. Müfettişten dönen not "İYİ" olmuş haliyle bir daha hiç bu kadar sıcak kanlı davranmamış müfettişlere bu genç öğretmen. Meğer müfettişinde ilk senesiymiş bir daha karşısına hiç böyle öğretmen çıkmamış ve bir ukte olarak oturmuş adamın yüreğine (abi ciddiyim ben yazmadım bu olayı ya, valla böyle ya, ben napiyim? hani elçiye zeval olmuyordu? ) (tamam farkındayım normal yazar bile inandıramaz okuyucularına bu hikayeyi deli nasıl inandırsın. kaderime küserim artık napayım...) 
     Müfettiş olayları anlatınca müdür şok olur ve notu gösterir, ona inanılmamasını ve merkeze alınmasını şiddetle tavsiye edince müfettiş (yok kavga yok bu sefer) babamı merkeze alırlar. Polis yanına çağırır ve "Hocam biz sizin Atatürk düşmanı olmadığınızı biliyoruz ama teröristler sizi öyle sanıyorlar burda rahat rahat Doğu görevinizi atlatmanız için siz en iyisi çaktırmayın ve bizim yanımızda da pek görülmeyin" der. Benim teröristlerin kucağında eve bırakılmam, kürtçe öğrenmem o notun getirileridir mi desem ne desem bilemedim.
    Getirisi sanırım çünkü annemin hakkında yapılan tüm dedikoduları ona söylüyormuşum ama getirisi değil sanırım çünkü şu an bir kelime bile bilmiyorum. Getirisi sanırım çünkü annem elinde poşetlerle kucağında beni taşıma rezaleti çekmemiş ama getirisi değil sanırım çünkü "Baba" kelimesi ilk öğrendiğim kelimeymiş ve sokakta gördüğüm her adama baba diyerek annemi utandırıyormuşum.

19 Şubat 2012 Pazar

Ayaklarımın üstünde durmamı sağlayan adam

     Bir yerlerde voleybola başladığımı söylemiştim ama onun her şeyim, hayat felsefem, ben denilince akıllara ilk gelen şey olduğunu söylemedim. Voleybolla ilgili belki de anlatamayacağım kadar çok hikaye var ama biliyorum ki siz benim ayaklarımın üstünde durmamı sağlayan adamın kim olduğunu merak ediyorsunuz. İlk koçum mu ? Her koçum mu ? En yakın arkadaşlarım mı beraber takıma girdiğimiz (dur ya adam demişim pardon bu C şıkkı olamaz.) Bilemediğiniz sorunun cevabı C'dir tezi çürümesin diye az önceki şıktan sayılmayıp yerine "Babam mı?" eklendi. Baban mıııı sana şu çok çektiren baban mı dediğinizi duyar gibiyim ama yine de baban yani diyenlerde var sanki hissediyorum. Bu sefer büyük hissediyorum. Evet verdiği ilk dersi hatırlıyorsunuz bir daha hiç not tutmadım aklıma yazdım. Verdiği ikinci ders ben 2. sınıftaykendi test oluyorduk A ve B şıklarından oluşuyordu (o zaman hayat ne kadar az seçenekliymiş oradan buralara gelmek bir başarı azizim.) 24. soru hiç unutmam, önce a yaptım, sonra değiştirdim, optikte vardı ondan da değiştirdim. Babam evde okuyor sınavları bir yanlışın var dedi, anlam veremedim, hatasız kul vardı o zaman benim gözümde hatta din dersinde peygamberlerin ortak özellikleri anlatılırken Hz Muhammed'in son peygamber olduğu söylenene kadar kendi kendime "Aaa ben de peygamber olabilirim yani bir yaşa gelince." demişliğim, büyüyünce ne olacaksın sorusuna artık "Peygamber olucam." cevabını vereyim diye düşünmüşlüğüm bile vardır. Neyse gittim babamın yanına "Bak optikte silik izi var, kalmış burda biraz" dedi diğer öğrenciler iki şıkkı birden işaretlemelerine rağmen doğru sayılırken benimkinin yanlış sayılması ileride optiklerde hiç dışına taşırmama ve iz bırakmama gibi özellikler kattı.
     Voleybol diyorduk 88 hikaye anlattırdınız bana neyse nöbetçiyim okulda bir sonraki günde turnuvalar başlıyor. Hocayı zorla ikna ettim izin alması için müdürden. Antremanda smaç vururken arkadaşımın ayağına bastım ve ayağımı burktum acı anlatılır mı anlatılmaz tabi. O ayakla o ağrıyla seke seke merdiven çıkmalar falan neyse geç buraları komik değil. Komik mi anlatıyordum bu arada ben ya, neyse gülen gülsün gülmeyen sağlar benimle devam etsin. Hastane de acil serviste atele aldılar yarın gelin dediler babamları çağırdım (detaylara girmeden de anlatılmıyor ki ben Burdur'da okuyorum onlar Ispartadalar.) Babam bakayım kızım şu ayağına bi diyor ben doktor bakar nasılsa yarın cevabında ısrar ediyorum. Sabah acilden giriyoruz röntgenler çabuk çekilsin diye (hastane ile o kadar çok haşır neşir olunca ne zaman ne yapılması gerektiğini bilen annem ve babam tabi ki.) Röntgene doktorla birlikte babamda bakıyor, çatlak var ama röntgenin ucunda kesilmiş gibi "Acaba üst tarafta devam ediyor mu ki? " diyor babam ve bir daha röntgene gitmem için yönlendiriliyorum o sırada babam ağrı kesici iğne yapmalarını rica ediyor bana (yazar da şu an bu olayı yaşarken neden iğne yediğinin farkında değil.) Doktor gidince babam diyor ki kızım ayağında 3 çıkık var bak, doktor alçıya alacak çatlak olduğu için ve o alçı çıktığında sen bana "Babaa yaaaaa ayağım neden böyleee hala ağrıyooor" diye ağlayacaksın (evet benim taklidimi yapıyor orda.) Hazır ağrı kesiciyi de yedin ben senin ayağını yapayım ne kadar çok beklersek o kadar çok soğur ve yerine girmek istemez kemik daha acılı olur cümlesiyle bana hayır deme şansı bırakmıyor zaten. Hastane odasında kapıya annemi koyarak ayağımı yapan babam guiness rekorlar kitabınasdfghjklş. Röntgene gittik geldik doktor röntgene bakıyor "İlk röntgende şüpheli bir bölge vardı o şimdi yok ben anlayamadım ortopedi uzmanını çağırıyorum." diyor. Bizim, kadın gittikten sonra ne kadar güldüğümüzü tahmin edersiniz herhalde. Ortopedi uzmanı "Amaaaan nasılsa düzelmiş" deyip ve alçıya aldı hayatımda en sevdiğim doktordu.
     Ve ben ayağım çıka takıla, elim burkula burkula, dizim kanaya kanaya voleybol oynamaya devam ediyorum bırakabileceğimi de sanmıyorum. Neden mi babam ayaklarımın üstünde durmamı sağlayan adam? sanki voleybol benim kocam ve bana şiddet uygulayınca baba evine dönen kız misaliyim bende. Ayağım her burkuluşunda eve topallaya topallaya gidiyorum babamsa ayağımı takarak her seferinde ayaklarımın üzerine daha iyi basmamı sağlıyor. Voleybol nasıl mı benim kocam sanki vücudumdaki morluklar onunla sevişmemizin kanıtı gibi.

İstemeler istenmez bazen

     Hayatınızda yapabileceğiniz en büyük hata annemi istemektir o yüzden sevinin, büyük bir hatanız olmayacak bu hayatta. Gram inanmıyorsunuz bana değil mi bence inanın ya da inanmayın ben sizi inandırayım. Annemi istemeye ilk 13 yaşındayken gelmişler (anasına bak kızını al sözü günümüzde de geçerli olsaydı şimdiye 3 çocuğum olmuştu beee...) Kahvenin içine acı biber koymak, kahvenin içine tuz atmak, kahveyi kaynananın üzerine dökmek, kahvenin içine karabiber atmak, ayakkabıları ters yüz etmek [içini dışına çıkarmak (ne kadar istemiyorsa artık siz hayal edin.)], ayakkabının içine iğne koymak, ayakkabının tekini köpeğin önüne atmak ve daha nicesi... Bunların hepsini hiç üşenmeden denemiş biri hala hayatımın en büyük hatası anneni istemekten daha büyük olabilir diyor musunuz?  İş işten geçmiş nasılsa annen evlenmiş bi daha kim yapsın öyle bir hatayı demeyin. Annemin elinde yüzük, karnında ben, kolunda babam varken bile istemeye gelen biri olmuş sopayla kovalayayazmış. Yani demem o ki siz siz olun hayatınızın en büyük hatasını yapmayın.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Kaza bu geliyorum demez...

     Hikayeler yaşanamayacak kadar ilginçler belki ama yaşanırlar. Belki de benzeridir düşüncesine kapılabilirsiniz, engel olamam sizin o akıntıda yüzmenize.
     Evde misafirler var ama biz misafirliğe gideceğiz hiçbirimizde demiyoruz ki "Misafir evden kovulur mu?" Otobüs kaçmak üzere gerçi beş dakika sonra diğeri gelecek ama beş dakika bile kaybetmek istemiyoruz peki bu acele niye? Yakalamak için koşarken nefes nefese kalıyorum ama başarıyorum. Yolculuk kısa ama neden varamıyoruz? Kaldırımda yürüyoruz arabalar karşımızdan geliyorlar ama bu kaldırımda yol çalışması var iyi de neden şimdiye kadar bitirmediler? Yolun karşısına geçiyoruz ve neden bir kaza olmuyor?  Üniversiteli gençlerin bir masada oturup telefonla oynadıkları gözümden kaçmıyor 10 yaşında telefonum olmadığı için mi? Bundan sonra hatırladığım tek şey bir yatakta yüzüstü uzandığım ve tanımadığım sesler duyduğum neler olduğunu merak etmemem mi gerekiyor? Hayır kafamı çeviriyorum ve doktor bana "Yat kızım." diyor, yatıyorum.
     Benim hatırlamadığım o boşlukta ne mi oluyor? 2 üniversitelinin kullandığı bir araç kaldırıma çıkıyor ve bizi önüne alarak sürüklüyor. Annemi sadece sıyırmış geçmiş annem plakaya bakıyor ama göz kararıklığı engel oluyor belki de hatırlamıyor o anda yaşadıklarını algılayamadığından. Kalkıyor, üniversiteli gençler yardıma koşup ambulans çağırıyorlar ama anneme en çok koyan olayı görüp etrafa toplanıp "Vah gitti bi aile" veya "Tam bir aile faciası" tarzı yorumlarla elini dizine vuran kadınlar oluyor (evet yazıya müdahale etmeden edemeyeceğim evet yardıma koşanlarda çarpanlarda ünüversiteli ve işe yaramıyorsanız el ayak bağı olmayın lütfen. yazar bu olayı anlatırken hep burada sinirlenir ve toplumsal mesajlara girer.) Yoldan geçen bir arabanın önüne atlar annem onlar öldü bende öleyim dercesine değil, bizi hastaneye götürüp hala şansının olduğunu bildiği için. Kardeşimi bulur sırtına darbe almış bir biçimde ve arabaya atar biraz daha ilerler ve babamı bulur ölüm işaretli o elektrik şeylerine çarpmış halde onu da aynı arabaya bindirir, hastaneye götürmeleri için bir şeyler der ama ne dediğini bilmez. Beni bulamaz çıldırmaya yakındır tabi ki de bulacaktır ama o telaşını anlatışı gözümün önünden hiç gitmez. (midesi kaldırmayacaklar burada bıraksınlar bu yazıyı cidden belki de bu sefer sadece rahatlamak içindir yazım.) Annem beni arabaya koymak için ayaklarımdan tuttuğunda diz kapağımın arkasından sallanan et parçasını görür. Isparta Devlet Hastanesine gittiğimizde benim beynimdeki kanamayı görüp derhal Isparta Tıp Fakültesine yollarlar ve orada doktorlar durumun aciliyetinden ve benimde bilincimin açık olma ihtimali olmayacağından bana morfin vermeyi unuturlar ve ameliyatın ortasında uyanırım. (ille dahil olucam)
     Çığlık atıyorum çünkü vücudumda soğuk bir şey hissediyorum. Meğer iç kanama var mı diye ultrasondan kontrol ediyorlarmış annem olanları anlatıyor ama algılayamıyorum çünkü üşüyorum tiril tiril ve morfinin etkisiyle tekrar uyuyorum. Ben ameliyattayken annem beni dışarıda bekliyor inancını kaybetmek istemiyor dua ediyor o sırada neden topalladığını merak ediyor ve ayağının kopmuş olabileceğini düşünüyor ama aldırmıyor, bakmıyor. Ben ameliyattan çıktığımda benim iyi olduğumu gören annem doktora soruyor benim ayağımda ne var adam "Ayakkabınızın topuğunu kırmışsınız." diyor. O derece şuurunu kaybetmiş bir halde ama iç kanaması olsaydı işin çok geç olacağını da hepimiz biliyoruz çünkü kontrol edilmemiş hiç. (bir toplumsal mesaj daha girmek istiyor burada yazar 'annem ambulansı bekleseydi ne olurdu?' mesajı ama yazamıyor çünkü bekleseydi yazamayacaktı.)
     Babam diğer hastanede uyanıyor ve bizi soruyor doktorlar telaş yapmasın diye "Hastanemizde bayanlar için yatak kalmamış Fakülteye yolladık." diyorlar. Babam inanmış gibi yapıyor ve doktorlar gittikten sonra odaları dolaşıyor. (Bir arkadaşıma göre babamda bu alışkanlıklık yapmış bknz. doğum hikayem.) Babamın doktorlara gidip "Bilmem kaç numaralı odada boş yer var bana neden yalan söylüyorsunuz öldüler değil mi?" diyerek başlayan cümleleri sakinleştirilemiyor yanımıza gelene kadar. Babamın geldiğini ben hatırlamıyorum. uyandığımda ayağım hareket etmiyor çünkü tam kıvrım yerinde L şeklinde bir dikiş var bunun yüzünden bir buçuk iki ay fizik tedaviye gideceğim depresif zamanlarım var ama şu an o kadar kötü değilim. Kazayı en ağır atlatan ben olduğum için benim adıma açılmış dava ve çarpanların bulunmama ihtimali ideal şartlarda %0.8, hesaplamalar "2002 yılında Ispartada kaç tane kırmızı escort araba olabilir ki?" sorusunun cevabıyla yapılmıştır. Ama sizin de tahmin ettiğiniz üzere BURASI TÜRKİYE. Polis babamın yanına geliyor ve "Çarpanları bulsan ne yaparsın hocam?" diyor babam "Bulunursa ben ne yapacağım adalet halleder." diyor ama o sorudan bulunduğunu ve polisin bir şey yapmayacağını anlaması saniyelerini almıyor. Eğer o iki kişiden biri bu yazıyı okuyorsa okumayı bıraksın daha fazlasını ne senin vicdanın kaldırır ne de benim, okuyor olabileceğini düşündüğüm için.
     Gecenin üçünde ayağımın kaşınmasıyla uyanıyorum ve elime bir sıvı geliyor korkarak annemi uyandırıyorum ve doktor çağırıyoruz. Doktor beni azarlıyor "Hemşirelere pansuman yapılması gerektiğini nasıl söylemezsin ayağın böyle iğrenç kalacak ve yürüyemeyeceksin bir daha." diye (yazar yine toplumsal mesaj girmek istiyor, ister karınızla kavgalı olun ister davalı küçük bir kızın umutlarını yok etmeyin SAKIN.) Ben pansuman nedir nerden bilebilirim ki diyemiyorum çünkü yürüyememenin ve o iğrenç görüntünün nasıl görüneceğini biliyorum. Sakın siz ağlamayın ben zaten sabaha kadar yatakta ağlıyorum. Zaten arkadaşlarıma da haber Seçil ölmüş diye gitmiş onlarda ağlamışlar zamanında boş verin bir de siz ağlamayın. Diğer doktorlar sabah ne derlerse desinler beni inandıramıyorlar yalan sandığım gerçeklerine. O doktor benim gözümün yaşına bakmadan beni azarlamaya devam ettiği için bizde onun gözünün yaşına bakmadan sürdürdük belkide kısasa kısas iyi bir şey değildi bilemezdik.
     Fizik tedavi... tam bir ay gittim ve tek gelişim bisiklet pedalını hiç kımıldatamamamdı. Annem bir gün geldi yanıma "Kızım bu sene voleybola başladın devam etmek istemiyor musun? Arkadaşlarınla her gün sokakta saklambaç oynarsınız siz. Onlar oynarken sen camdan bakmak mı istiyorsun?" dedi. Bir aydır babamla bunun sonuçlarını tartışıyorlarmış o sırada başaramazsam tamamen hayata küsebileceğimi düşünüyorlarmış neyse ki okuyanları daha fazla üzmeyeceğim çünkü bu gerçek anlamda son kez ağlamam olacak bu. Ağlayarak o pedalı çevirdim ama acısını falan takmıyordum hayatımda duyduğum en şiddetli ağrılara neden olacak olsa bile. Ama güzel yanları da vardı o halimin herkes yer veriyordu ve acıyarak bakıyordu. Arkadaşlarım hep yanımdaydılar gerçekten insan bazen sadece yanında durmalarına bile ihtiyaç duyuyor arkadaşlarının her ne kadar benimkiler sadece durmaktan bin kat fazlasını da yapsalar ben de bilirim o duyguyu. Lütfen okumadım de bize çarpan ve lütfen ağlamadım de buraya kadar okuyabilen...

Erken kalkan erken yol alır.

     Her şey doğumla başlar dedim ve doğum hikayemde olanları hayatıma dağılmış bir halde yaşadım. Hazır erken başlamışken hayata erken devam ettim.
     4 yaşındayım lojmanlarda kalıyoruz kıpır kıpırım evde durdurulamıyorum tabi ki. Tenefüslerde çocuklarla oynuyorum ama yeter mi 10 dakika, 40 dakika ne yapacağım yalnız başıma ve babamın derslerine girmeye başlıyorum. Babamda kaşları çatık, iri cüsseli, ürkütücü o öğretmenlerden konuşma ve dikkat çekme ihtimalim yok mecburen dinlemişim dersleri ve öğrenivermişim okumayı yazmayı. Ama kim 4 yaşında bir çocuğu okula göndermek ister ki ? Hayır canım bu yazıda benim yanımda olacaksın çünkü sırf ben okula gidip yeni şeyler öğrenemeyeceğim diye 1 ay hasta sökel yataklarda yatarken annem ve babam göbek atıyorlarmış. Ve o babamın bana çektirdikleri...
     Derste herhangi biri konuşur Seçil tek ayak üzerinde bekler. Öğretmenimken ki hali neyse de sonrasında da okulda "Baba" dediğimde suratıma bakmadı.
     Günlerden bugün sen not defterini kaybet, ödevi yapmasa derse gitmesinin anlamı yok bu kızın neden geldi gelme boşuna diyecek öğretmeni, derse direk gitmese dün gelmedin bugün hiç kendini yorma diyecek. En mantıklı çözümün babasına sorması olduğunu düşünür. Babası doğal olarak "Ben nereden bileyim kızım ben senin öğretmenin miyim?" der ve küçük kızın neden şok olduğu hala anlaşılamamıştır. "E peki sende arkadaşlarımın numarası vardır bari telefonla arayayım"ın cevabı da hiç gecikmez "Ben senin arkadaşlarını nereden tanıyayım kızım onlar senin arkadaşların." İnadı inat bir karakter seçmiştir şu an yazar bize ve bu yüzden bu karakter karanlığa ve arkasından gelen köpek ulumasına aldırmadan koşarak/korkarak arkadaşına gidip dönecektir ve hayatı boyunca bir daha not defteri kullanmayacaktır. (beklentilerinizin kaybetmeyeceği yönünde olduğunun farkındayım ama kendini dahi kaybeder o.) O kadar iyi kalplisiniz ki içinizden annemin veya babamın arkamdan geldiğini falan düşünüyorsunuz yok öyle bir dünya bu yazıda benim tarafım tutulmalı. Hayır babam bana 4 sene 1. sınıfı okutmayı düşünmüşken hala onları nasıl haklı bulabiliyorsunuz anlamış değilim. Ama haklısınız sanırım çünkü karakterimizde az değil okuldan eve gelince anne babasına öğretmeninin yaptığı haksızlıkları falan anlatıyor çatır çatır.
    5 yaşındayım ve yine 1. sınıfa gidiyorum müfettiş geliyor öğretmen sınıftan gittiğinde soruyor "Öğretmeni hakkında bir şikayeti olan var mı?" hikayenin baş karakteri elini kaldıracak tabi beklediğiniz gibi ve "Ben de herkes gibi okula geliyorum, ben de herkes gibi ödevimi yapıyorum ama öğretmenimiz bana karne vermiyor." diyecek. (Evet Devlet Bahçeli'nin sözünü ettiği çocuklardan seçildi bu karakter.)
  Müfettiş: Hocam hakkınızda şikayet var.
  Öğretmen: Şu küçük sarı kız değil mi ?
  Müfettiş: Evet hocam derslere gelmesine rağmen karne
  vermiyormuşsunuz.
  Öğretmen: Kayıtlı değil hocam.
  Müfettiş: Neden derslere geliyor o zaman ?
  Babam: Benim kızım çünkü hocam ve 5 yaşında.
  Müfettiş: Ne yapmayı planlıyorsunuz ?
  Babam: 7 yaşına kadar beklemeyi.
  Müfettiş: İyi de hocam ya sıkılır bir daha okula gelmezse ?
  ......
  Babam: O zaman ikinci sınıfı da üçüncü sınıfı da iki kere okusun.
  Müfettiş: Ya çift dikiş gitmeye alışırsa ?
  .....
     Karakter istediği karneyi almıştır içinde 2 ve 3 harici not olmasa da hayatı boyunca en çok sevineceği karnedir kendisi.

17 Şubat 2012 Cuma

Her şey doğumla başlar...

     Gerdek gecesinde anne rahmine düşecek kadar bekleyebilmişim anca, daha erken gelebilme ihtimalimi oturduk ve hesapladık arkadaşlarla kısmet değilmiş. Annem beni istememiş, kadın hayatının baharında, daha balayına gitmemişler, tüm hayallerini mahvettim belki de. Babam zorla ikna etmiş, yok ben bu olayın başını anlatmazsam çatlarım.
     Genç bir doktor bayan, sporcu asaletli bir beye aşık olur ve evlenme teklifi eder. Beyefendi genç bayanı üzmek istemez ama ona yalan da söyleyemeyecektir ve kibarca "Teklifiniz için teşekkür ederim ama ben size aşık değilim, ne sizi ne kendimi kandırmayayım ve mutluluğumuzu çalmayayım." diyerek reddeder. 
     Aynı beyefendi kış tatilinde askerlik arkadaşını görmeye gider sigara almak için bir bakkala uğrar ve bakkaldaki kıza aşık olur. Bakkaldaki kız ise anlam veremez bu beyin saçma hareketlerine, her gün sigara almaya geldiği için ilk düşüncesi 'tiryaki' olur bu adam hakkında. Ne bilsin adamın onu görmek için geldiğini ve arkadaşının "O kızın kimseyle ilgisi yoktur ki zaten babası da dışarı vermez çok sever kızını" sözlerine aldırmadığını. Genç kız her gün gelen bu adamın saçma sohbetlerinden etkilenir ama nedenini yıllar sonra da anlatamayacaktır. Gizli buluşmalarla sürüsüyle aksiyon yaşanır. Beyefendi genç kızı istemeye gider ve arkadaşının dediği olur "Ben öğretmenim." dediği anda baba kızının hasretine dayanamayacağını bildiği için reddeder. Genç kız babasına sevdiğini söyleyemiyordur çünkü babasını anlıyor ve aynı duyguları paylaşıyordur. Ama görüşmeye devam ederler sevdiceğiyle. Beyefendi yılmadan istemeye geliyordur kızı ama hep reddediliyordur baba tarafından ve bu sırada gelen diğer kısmetlerde genç kız tarafından reddi yiyorlardır. Yine istemeye gider beyefendi ve kahvelerle genç bayan kapıdan girerken, babası gözünün içine bakarak yine reddeder. Beyefendinin artık sabrı taşmıştır ve "Bi senin kızın mı var sanıyorsun? " der. Bunu duymasıyla bayılması bir olur genç kızın. Uyandığında hastanededir ve yanında o kaldıramayacağı sözleri söyleyen adam vardır gitmesini ister yüzüne dahi bakmadan, adam hiçbir şey demez. Kibarca ayrılmasını ister adamda kıpırtı yoktur. Uzun süre süren sessizliği adam bozacaktır tabi. Blöf yaptığını asla öyle bir düşünceye sahip olmadığını söyler yarım saat dil döker inandıramaz. "Kaçalım mı? " der ve babam dedemi hastanede ikna etmesine rağmen garantiye almak için kaçırır gibi olur. Aslında dedemin gönlü olduğu için tam bi kaçma sayılmaz ama kaçtılar diyeyim de sanki az macera varmış gibi biraz abartılı olsun.
     Mayıs'ta evlendikleri için balayı için okulun bitmesi gerekmektedir ama baş belası olmaya gelen biri vardır ve adam karısını ikna edemez eşini alır ve hastaneye götürür kürtaj için ama planı başkadır. "Randevu almaya gidiyorum hastaneye." dediğinde kendisine teklif eden doktorun yanına gider ve durumu anlatır ve ondan eşini doğuma ikna etmesini ister. Bir sonraki gün babam annemi o doktora götürünce tabi ki şok olan tek kişi annemdir. Tehlikelerini gram aldırmayan anneme, kadının "Benim bu beyefendiden çocuğum olsa aldırmazdım." cümlesi benim dünyaya gelmemi sağlamış. 
     Bu güzel anlayışlı doktorun babası İl Milli Eğitim Müdürü'dür ve bütün olaylardan haberi olur ve babamı Bitlis'e sürdürür. (bu hikaye başka bir zamana bırakılmıştır yoksa yazı How I Met Your Mother'ın Ben Nasıl Doğdum haline dönecektir.) Ultrason yeni yeni kullanılmaktadır ve annem doktora gittiğinde "Bebeğiniz erkek." cümlesini duymuştur. (yıllar sonra bu hikayeyi anlatırken kızına "Artık hareket mi çektin ordan doktora naptıysan." cümlesini kuracaktır.) Doğumu Bitlis'te yapmak istemeyen annemi babam kış tatilinde Ankara'ya halamların yanına götüreceğini söyleyerek halleder meseleyi. Doktor'a kontrole gider annem yola çıkmadan önce ve doktor "Daha bir ayınız var rahat rahat yolculuk yapabilirsiniz." der. Bu cümle ile birlikte doktorun hiçbir cümlesi tutmayacaktır. Yolculuk başladığında bir sorun yoktur yalnız ortalarında annemin sürekli midesi bulanıyor ve tuvalete gidiyordur. Sabah 5'e doğru babam pes eder ve uykuya dalar, annemde pes etmiştir ve "Amaaaan ne olacaksa olsun." der ve doğum olur. Evet pat diye olur annem düşük yaptığını sanır çünkü 8 aydır insanlar doğumun Türk filmlerindeki gibi kolay olmayacağından bahsediyorlardır. Annem babamı uyandırır ve "Galiba ben düşük yaptım Bekir napacağız biz bu çocuğu?" der. Babam rüyada olmadığına karar verdiğinde ağzıma nefes üfler ve benden "ığyk" diye usul bir ses çıkar annem şoktatır ve "İyi de bu çocuk yaşıyor." der. (İleride doğum hakkındaki yorumu "Türkan Şoray benim yanımda halt etmiş otobüste bir kişiyi bile uyandırmadan doğum yaptım." olacaktır.) Şoför ambulansı bekleyemez ve hastaneye girer bizi ve babamın öğretmen arkadaşlarını bırakarak yoluna devam eder. Bu arada bizden yarım saat sonra yola çıkan otobüs teröristler tarafından bombalanır. Sabah olduğunda hemşirenin beni kucağında getirerek "Hülya hanım buyrun kızınız..." demesi ile annemin ortalığı yıkması aynı saniyelerdedir. "Oğluma ne yaptınız ben Bitlis'te oğlumu karıştırırlar diye doğum yapmadım burası doğu da değil (Kırşehir) nerde benim oğlum" diye hemşireyi yarım saat kitler ve ardından doktor gelir ve "Hülya hanım bu hastanemizin ilk bebeği karışma ihtimali yok yani." der annem yutmuş gibi yapar ama babama hastanedeki tüm odaları dolaştırana kadar inanmayacaktır.
     Doğum hikayem hayatımın sadece başlangıcının hikayesidir. İnanmayacaksınız belki ama gerçektir. Toplumsal mesaj: Bebek doğduğunda nefes almazmış önce birinin ağzını usulca açıp çook çooook az nefes üflemesi gerekirmiş. Bu bebek çok ölümlerden dönmüş terörist bombalaması ve 8 aylık dönmek bunların başlangıçlarındandır.