Details

Hemen anlatayım üşenmeyip girip hemen çıkan sayacımız var.
İnanlarımız inanmayanlarımız var.
Tepkileriniz var;
Uydurmasyon : Yok artık daha neler.
Sallamasyon : Sıkılamışsın kızım sen bunu.
Sansasyon : Gerçek olsaydı olay olurdu.
Kimyon : Baharat tadında.
Tepki göstermeyi unutmayın!
Sorularınız varsa da buradan alabilirim ----> http://www.formspring.me/dogalsecilim


23 Mart 2012 Cuma

Salladığama da inanmazsınız siz şimdi

     Sallama kabiliyeti herkeste var ama tutturma kabiliyeti kimisinde var. Ben iki şıkka indirdikten sonra sallarsam %88 yanlışı işaretlerim (evet belki hatırlayanlarınız vardır https://twitter.com/#!/dogalselection/status/140451180554878976 bu tweetimi diye giyorum ki o sadece paradoks yaratmak içindi, tamam genelde yüzdeyi uydurduğun bilgiye verdiğinde doğru ama aaaay konuştukça batıyorum en iyi şu parantezi kapatayım ben yavaştan.) Eğer şıkları indirmemişsem süper sallarım. "Bilemediğin sorunun cevabı C'dir." tezi kulağımda çınladığında garanti işaretlerim ve tutar. Geometri sınavında 25 soruyu nasıl sorduysa artık hoca, en az boş bırakan insanların 6 boşu var, hocanın okuduktan sonra bana "Seçil senin nasıl bir sallama kabiliyetin var? Son 6 soruya kalem dokundurmamışsın, 3'ünü tutturmuşsun, şurada 12 tane sallayan var 2'sini tutturabilmiş." dediğini hiç unutmam. Fizik 2'yi bir kere fulledim o da ilk denemelerimizden birinde Fizik 2'den hiçbir konu görmediğimizdeydi. Gördükçe Fizik kabiliyetimi yitirdim. Coğrafya'dan ilk denememde sallamayla 1 yanlışım vardı, tamam istatisliklere devam etmiyorum şakalı komikli sallama hikayelerime geçeyim.
     Hazırlıktayız kelime sınavı olacağız, 600 tane bilmediğim kelime var 40'ı çıkacak nerede bizde o şans ezberlediklerimizden çıksın. Sınavda ben kağıda bakıyorum kağıt bana evet bu durumu İngilizce sınavlarında hep yaşarım. Neyse önümde kelimeler bana bakıyorlar hatırladıklarımı yaptım tabi. "Source" diye bir kelime var bi yerlerden bir şeyler bulup sallayacağım garanti. O sırada Denizlili bir arkadaş hocaya soru sordu benim aklıma Denizli'de yaptığımız maçlar aklıma geldi, hepimizin deli gibi pişmaniye yediği, o ağzı burnu batık halimize gülerken ortalığı mahvettiğimiz komikli şeyler geldi, ta ki Afyon kaymağının aklıma düşmesine kadar. Yine ağzım sulandı ya. Neyse dedim "kaymak" yazayım ben bu kelimeye de, evet tahmin ettiğiniz üzere hoca yazımı kaynak olarak algılayıp bana efsanevi bir sallama hikayesi verdi.
     Denemede Coğrafya sorularındayım (bakın Coğrafyamla dalga geçeni bu hikayemle dövüyorum. cidden dalga geçmeyin yaaaa =( ) Dünya haritasında 5 bölge var ve soru hangisine daha çok yağmur yağdığı.
1---> Rusya tarafları falan
2---> İngiltere'nin oralarda
3---> Ekvator
4---> Güney Amerika civarları
5---> Japonya
Ben baktım geri zekalı mısınız olum, ekvatora yağmur mu yağar hiç dedim ve C şıkkının üstünü çizdim. Dedim Pearl Harbor savaşında yağmur nedeniyle uçaklar çarpışmıştı sanki, öyle bir şey hatırlıyorum e bu Japonyaya çok yağmur yağıyor herhalde dedim ve E şıkkını işaretledim (gülmeyin laaan) Evet birincisi Ekvatorda Amazon ormanları varmış yani koskoca Amazon ormanları Ekvatordaymış yuh ya. İkincisi o savaş Amerika'da olmuş ya nasıl bilgilerle doluysam hepsi uyduruk. Ama cevabım doğru çıkınca ben siz kadar şaşırmadım doğrusu. Bir sonraki gün dershaneye gittiğimde Ahmet hoca ile sohbet ederken 3 kişi geldi bu soruyu sordu, "Sen ne yaptın Seçil?" diyerek açtı kitapçığımı "Bakın sayısalcı kız bile biliyor tam o bölgede çöl olduğunu hiç tereddüt etmeden üstünü çizmiş ve Japonyayı işaretlemiş gördünüz mü?" dedi. Ben onlar gidince anlattım olayı "Sakın kimseye söyleme." dedi koptu tabi şu an sizin koptuğunuz gibi.
     Yazımı da üzücü sallamasyon olayımla bitireyim bari ondan beridir sallamıyorum. (yuh bu kadar da acıklı değil abartma) Öss'de ben sallayacağım diyorum rehberlik hocam yok pişman olursun sallama "Hocam!" dedim "Sallamazsam pişman olacağım." O gün bir buçuk saat konuştukları sınavda son 45 dakika boyunca beynim tarafından seslendirildi ve ben o 4 soruyu sallamadım. Ama kitapçıkta atılı bir halde duruyor. Sallamadığım sorulara baktım ilk ve 4'ü de doğruydu, iyi ki istediğim üniversite oldu yoksa rehberlikçiyi ne kadar sevsem de bu hayatım boyunca ona küfretmemin önüne geçemeyebilirdi. Ama durum o kadar iyi de değil o soruları sallamış olsaydım şimdi Tubitak bursu alıyordum, ayda 500 lira. Ve buda 25 kavanoz bal ederdi aylık, "Nası bi şans bu kızım götüne bal mı sürüyorsun?" diyenlere bi cevabım olurdu (hani hüzünlü biticekti hikaye hem küfürlü hem komiğimsi oldu ya bu)

22 Mart 2012 Perşembe

Ben ilkokuldayken kızlar döverdi

     Bu sefer başlıktan kaybettim sanırım inancınızı, tamam erkeklerde döverdi ama, ya tamam tamam bir kere oldu, devamı da geldi ama sayılmaz mı? Off neyse ben olayı anlatayım en iyisi böyle inandıramayacağım. Fen hocasının kızı kendini bir şey sanıp bizim voleybol takımındaki arkadaşımıza "Orospu" demiş. Bizde takımca toplandık gittik. "Sen böyle böyle yapmışsın, orospu demişsin?" Ama gitmemizdeki tek neden orospu demesi değil, kendinin orospu olması (bu yazıyı okumuyordur nasılsa diye yazmıyorum okuyor olsa da yazarım bilinen gerçeklerdi bunlar :D detay vermek istemiyorum, anlarsınız ki (yemişim ya kız hocaya soru sorucam diye masaya kitabı koyar, eğilirdi bizim bile altına baktığımız olurdu) ) "Evet dedim." diyor bide orospu neyine güveniyorsa biz 8 kişi falanız (öğle yemeğinde olanlar vardı kaç kişiydik hatırlamıyorum) onlar 3 kişi. Blogumun bundan sonra da baş karakter olarak rastayacağınız en yakın arkadaşım olan Seval "Sensin asıl orospu" dedi ve çıkarttı tokatı. "Çok erken geldi tokat yaaa" der gibisiniz, saçmalamayın olum! Ortada neden var, daha ne bekleyelim. Neyse bu orospu gitmiş bizi ispitlemiş, başka küfürlerde verebilirdim karakterimize ama bu yakıştı gibi. Diğer Fen hocası vardı, bir odası vardı ki laboratuvarda pencere falan yok, ışığı kapatıp dövüyordu, bazı öğrencileri çağırıp yani öyle bir dedikodu vardı en azından. Bizimkilerden Seval, Hanife ve birini çağırmıştı, kimdi hatırlayamıyorum. Kapının önünde sıçtık diye bekliyoruz, anlatmalarına izin vermiş Allah'tan, diğer kızları çağırmış, böyle böyle mi oldu demiş, onlar da onaylayınca bi tokat da hocadan yemiş orospu ama hak etmişti biliyorsunuz dsajkaslşk
     O gün günlerden Perşembeydi. "Yuh! Nası hatırlıyorsun? Olum ne biçim biri bu?" dediğinizi duyuyorum ve aldırmıyorum demeyeceğim çünkü hafızam leş ötesidir. Az önce yukarıdaki üçüncü kişiyi hatırlayamadığımdan belli değil mi? Hatırlıyorum çünkü Kurtlar Vadisi biz 8. sınıftayken çıkmıştı ve başlarda eğlenceli ilginç güzel bir filmdi o. Akşam tabi ki izledik ailecek Aslan bey ve Çakır hayranıydık. İşte o gün Çakır ölmüştü oradan hatırlıyorum hangi gün olduğunu.
     Sabah Türkçeci (üzgünüm ama hala içimden böyle demek geliyor ona) kaldırdı bizi ayağa, "Kızlar siz ne yaptınız?" dedi anaaaaam tabi sizin bizim sınıfta 8 voleybolcu kız olduğundan haberiniz yok o yüzden bizim sınıfta çekiliyor azar, yoksa hocanın gözbebeği falan değil (!) Biz daha bir şey anlatamadan üzerimize geliyor güzel cümleleri ile ki zaten her gün sabah bize voleybolu bırakmamız için en az 5 dakika azarlardı. Neymiş ikişer saatten 4 saat voleybol oynuyormuşuz bir de yorgun düşüyormuşuz çalışamıyormuşuz maçlar da cabasıymış. Öğretmen lisesini kazandığımızda tebrik etmeyip voleybol oynamasaydınız fen lisesini kazanırdınız diyen sınıf öğretmenimizdi, severdik ama bazen, o kadar da kötü değildi hakkını yemeyeyim şimdi.
"Çete mi oldunuz şimdi de başımıza?" dedi ve beklediğiniz sessizlik  bu sorudan değil "Aaa duymadınız mı hocam? Dün Çakır öldü, yeri boş kalmasın dedik" cevabını veren Hanife'nin susmasından kaynaklandı. Sonra bu çete bir olup birine dalmadık ama hayallere daldık birincilikler kazanıp. Ayrı ayrı birilerine daldığımız da dedikodu değil, toplaşıp dalınacak birini bulamadık sanırım. Dur ya bi eski sevgili bulunur nasılsa en piçinden biz en iyisi toplayalım şu konseyi en yakın zamanda.

20 Mart 2012 Salı

Hırsız altını çalar biz de zili

     Olacakları zaten söylemişim heyecanı kaçmış yaaaa siliyim bari o başlığı (e onları silersen bunları da siliceksin canım ben seni biliyorum üşenir silmezsin sen şimdi bunları) Saat ikide bizim bahçenin önünde buluşalım dedik okey mi oynayacaktık pis yedili mi blöf mü n'apacaktık acaba? Seval ile Fatma geldi dirgit yapıp yemeyi mi düşünüyorduk ki (neyse bunlar konumuz değil.) Sevallerle evlerimiz bitişiktir mutfaklarından tencere takırtıları geldi annem "Seval annenler babannenlerde değiller mi abin mi var yoksa evde" dedi (off gerizekalısın seçil söyledin hırsız olduğunu heyecanı nerenden yaratacaksın acaba offff offf) 
"Hayır." dedi Seval "Abim baraja gidecekti." (sorgulamayın olum ne yapacaktı bende hatırlamıyorum işte.)
Bakmak için eve gidiyoruz ve o sırada annem ile Fatma alt kattaki yüzü dövmeli hırsızı görmüşler. Kapının önüne geldiğimizde "Bide hırsız oluyormuş kapıyı açıyormuş." diyen geri zekalı benim. "Saçmalama salak." diyende zili çalan Sevalim. Merdivenden alelacele inen hırsız hızını alamayıp dış kapıya çarpınca çıkan "Güm!" sesi kalbimizin sesi ile yarışı başlattı. Arka duvardan atladılar kaçıyorlar bizde salak gibi peşlerinden koşuyoruz. Onca korku filmi tecrübesi olan Seval ve benim neden böyle hareket ettiğimiz çözülemedi. Hep kızarız o korku filmlerindeki o geri zekalı baş rol oyuncularına "Neden şunu yapmadınız bunu yapmadınız bu kadar mı malsınız?" diye ama yakalasak ne yapacağız, bıçakları var mı yok mu diye sorgulamadan koşan o aptal baş karakterlere döndüğümüzü "Emine deyzeeeeee önünü kes şu adamlarııııııııın!!!" diye bağırırken bile anlayamamıştık. Neyse ki adamlar iyi koşuyorlardı ve Emine Teyze de "Açaydım kollarımı gitme diyeydim." demedi de başımıza başka maceralar çıkmadı. (ben silemez dedim dedim inanmadınız bana bak ne oldu şimdi?)

19 Mart 2012 Pazartesi

True False sorusuna Maybe denir mi?

    Denmez demeyecektiniz ama ben böyle sorduğum için denebilir de diyorsunuz. Denebilir de puan alınır mı esas mesele o değil mi =) Matrisleri baz alan bir dersin vizesindeyiz (lanet olası okul İngilizce terimlerini o kadar sakız etmiş ki dilime google'dan baktığım için kınıyorum kendimi) bir gün önce de daha başka uçuk bir matematik dersimin vizesi vardı ve ben onun için aklıma iyice yerleştirdiğim bilgileri altlara doğru itmeye çalışıyordum neyse sınavda son sorulardayım "True or false" diyor doğru ise doğruluğunu kanıtlamamız yanlış ise yanlış olduğunu gösterecek bir örnek vermemiz bekleniyor. Soru da verilen 4 noktanın aynı düzlemde olup olmadığı... Aklımın oyuna gelmemesi imkansız, sorunun matrislerle ilgili olmadığını fark eden beynimin sıkıştıramadığı bilgilerin kağıda yansımasına engel olma ihtimali yok ki. Fışkıran o bilgilerle üç noktadan bir düzlem oluşturmak için işe girişir ki 4. noktanın o düzlemde olup olmadığını kontrol edecektir. Üç noktadan düzlem oluşturmaya kalkarken bunların aynı doğru üzerinde olduğunu fark eder. Ve olduğu gibi şu cümleleri yazar.
"Bir doğrudan sonsuz sayıda düzlem geçer, bu düzlemlerin bazılarında bu 4 nokta aynı düzlemdedir bazılarında değildir. Which plane are we talking about?" Evet isyan ederek bitirmişim sözlerimi Hangi düzlemden bahsediyoruz!!! hatta devamında bu belirsiz gibi bir şeyler de yazmıştım sanırım. Sınavdan çıktığımızda arkadaşlarım yerlere yattılar meğer 4. noktada o doğrunun üstündeymiş. Biri "Abi kız maybe demiş yaaaaa" diye yarılıyor öbürü "Hoca soru sormuş bu cevaplayacağına hocaya soru soruyor" diyerek kahkahalara boğuluyor diğeri devam ediyor "Hangi akla hizmet o sorunun cevabını alacağını düşündü acaba" diye. Kağıdımı görmeye gitseydim hoca ne yazdı okur ve buraya yazardım iyice yarılırdık ama üşengeçlik gülmemi bile engelliyormuş bazen vah ama o sorudan puan aldığımı biliyorum 10 üzerinden 8 falan gibi hatta.

12 Mart 2012 Pazartesi

Yata yata bitirmiş

     Okulu sanıyorsunuz değil mi hayır canım askerliği, kim mi blogun ana karakterlerinden biri olan babam. Nasıl okulu yata kalka bitirmişte askerliği yata yata bitirmiş sorusunun aklınızda pek yayılmasına izin vermeden anlatıyorum. İlkokul bittikten sonra liseye gitmek istiyormuş ama dedem oralı bile değilmiş, köyden başka birinin babası çocuğunu okula yazdırmaya giderken babamda beraberinde gidip kendi kendini kaydettirmiş. (Evet şimdi hepimizin ailesi okuyalım diye uğraşıyor ama o zaman tarlada çalışmak mantıken tercih ettirtilmesi gerekenmiş.) Köyden otobüs belli bir yere kadarmış ve saatleri tutturamadığında 5-10 kilometre yürümek zorundaymış, yatılıymış ama bazen de eve gitmek gerekiyor azizim. Isparta Gönen Köy Enstitüsünde okumuş, Köy Enstitüsünü ilk defa duyanlar için anlatayım bildiğim kadarını; öğretmen yetiştirmek için başlayan mükemmel bir projeymiş. Yetiştirilecek öğretmenler köylere gideceğinden tarımından tut hayvancılığa kadar tam donanımlı gençler yetiştiriliyormuş. İnek de sağmışlar derste çapa da yapmışlar. Sadece öğrenciler değil tüm halkın bilinçlendirileceğini düşünmüşler haksız da değillermiş. Gerisini siz araştırın canlarım yoksa anlatacağım şeylerle birlikte destan yazmayayım.
     80'ler falan babam lisede sağcı solcu meseleleri var. Ben hala bilmem babamın sağcı mı yoksa solcu mu olduğunu, öğretmenler siyasi fikirlerini derste belli etmemelidirleri mi hayat felsefesi olarak benimsedi yoksa benim düşüncelerimi mi etkilemek istemiyor bilmiyorum ama belki anlayamamamın nedeni sağcı ve solcu arasındaki farkı bilmememdir. Neyse babam birinden Edebiyat hocası diğerinden ve o zaman öğrenci ayrımı daha fazlaymış azizim. Babam ne yaparsa yapsın, edebiyatı parçalamayı bırak atom parçalasa yine de 6'dan yukarı not alamadığı dersler varmış. Evde asılı bir resim vardır, eski bir çerçevede bir gün merak edip sormuştum "Baba bu evler nerede?" diye o da hikayesini anlatmıştı o güzelim resime 1 almış, o yüzden çerçeveletip asmış.
     Edebiyat diyorduk yine bir kompozisyon sınavı ve konu geliyor. "Risk nedir?" Babam kağıda "Ben ne yazarsam yazayım 6'dan yüksek not alamadım. Bu kağıdı boş vermek benim için bir risktir." yazmış, vurmuş kafayı yatmış. Hoca gelmiş sınavın ortasında "Bekir sınavdasın farkındasın değil mi?" diye babamda bitirdiğini söylemiş ama 15 saniyede sınavın bitirilebileceğine inanmamış hocası doğal olarak. Sınav sonuçları okunuyor, hoca öğrencinin ismini okuyor ve kaç beklediğini soruyor sonra da kaç aldığını söylüyor. Babamı kaldırmış ve "Kaç bekliyorsun?" demiş, babam "Sıfır" demiş, kadın "Kağıdını sınıfa okuyabilir misin?" demiş. (Evet sınıfın ortasında rezil edecek diye düşünüyor babamda hepimizin düşündüğü gibi.) Sınıfta okumuş, kıs kıs gülen çok tabi kadın "Otur! yüz." demiş herkesin surat ifadesi babamın hafızasında bir fotoğraf gibi saklanmış.
     İyi de canımcım okul bu kadar zorken o dönemde askerlik nasıl kolay olsun diyorsunuz ya şimdi siz, hemen kanıtlamak istiyorum. Askerde nöbetlerde falan isim soyisim "B. FELEK" diye geçiyormuş hala öyle mi bilemem ve babamın koğuşunda da Bahadır Felek diye biri varmış (evet hikayemizde tabi ki de zeki olan babam.) Nöbet için üzerinde "NÖBETÇİ" yazan bir kart yatağa asılırmış ki o kişi uyandırılsın. Babam sıra ona geldiğinde hep diğerinin ranzasına asıyormuş. Ve neredeyse hiç nöbet tutmamış (evet bende adama acıdım.) Bir gün komutan konuşuyor ve demiş ki "İşinizi doğru düzgün yapın, aklınız bir yerde kendiniz bir yerde olmasın. Bir insan iki yerde bulunamaz." Babam hikayenin baş karakteri ya tabi ki "Olabilir komutanım." diyecek. Hikayeye atraksiyon gelsin diye komutanında "Kanıtla." demesi gerekiyor. Babam (sözde) nöbet tuttuğu bir gün komutanın yanına gidererek komutana çay ısmarlar yarım saat sohbet ederler ve sonunda derki "Komutanım ben şu an aslında nöbetimi tutuyorum." İşte öyle yata yata, güle oynaya, şakalar, komiklikler derken askerliği bitmiş.

1 Mart 2012 Perşembe

O sayı 4

     4 benim için en anlamlı.
     4 benim ilk giydiğim formam.
     4 benim tek formam.
     4 benim tutacağım ilk sayı.
     4 sıradaki şarkı benim dendiğinde bekleyip denk getirdiğim
     4 asal değil ama asil.
     4 ilk asal olmayan sayı (1 kadar gereksizi yok (evet bir matematikçi okursa bunu beni döver) (aaaaaaah vurmaaaaaaaa))
   
     Pasörümüz mezun olunca pasör olmak istemeyen biricik arkadaşım "Hocam Seçil'in de parmak pasları güzel." dedi. Neeee benim mi dememe kalmadı maça pasör girdim. Baktık oluyor smaçör-pasör devam ettim (bloktu asıl beni pasörlükte tutan) Ben mezun olduğumda biz pasörsüz ne yapacağız diyorlardı aynı bizim eski pasöre dediğimiz gibi. "Biriniz pasör oluverirsiniz ya" diye şakayla karışık duygusal anlar işte.
     Yeni gelenlerden bir pasör var ve paslarını bana çok benzetmişler, maç zamanı yaklaştığında forma seçimi için koçun odasında toplanıldığında "4 numarayı giyen var mı?" demiş yeni kız. "Seçil giyerdi" demişler hüzünlenmişler. Merak bu ya içlerinden biri bir gün doğum gününü sormuş (evveeeeet doğru cevaaaap ödülünüzü almak üzere mutfağa buzdolabına gidebilirsiniz.) Beni aradılar olayı anlattılar. Düşüncelerimiz bile aynı, birbirimizi hiç tanımadan o kadar iyi tanıyoruz ki bir sonraki hamlemizi biliyoruz. Doğum günümüzde birbirimizin doğum gününü kutlarken aynı saniyelerde attığımız "Haha ilk ben kutladım ki" konseptli mesajlarımıza kadar aynıyız. 4'ü sadece onun giymesine izin verdim yoksa hep benimdi. "4'ü seveni severim"im yok kıskanırım çünkü.